Harikalar Yaratan Bir Tedavi Yöntemi
Hipnoz insanlarda telkinle yaratılabilen yapay bir uykudur. Bu terim yunanca uyku anlamına gelen ‘’ hypnos’’ kökünden türetilmiştir. Hipnozun kökeni çok eski devirlere dek uzanmasına karşın , bu olgu bilim ve teknolojinin büyük aşamalar katettiği zamanımızda bile tam anlamıyla açıklığa kavuşturulamamış ve üzerinde hala tartışmaların yapıldığı iliginç bir konu olma durumunu korumuştur. Fakat bazı durumlarda , özellikle tıp biliminde psikolojik ve psikosomatik hastalıkların iyileştirilmesinde , etkin bir yöntem olarak kabul edildiği ve önerildiği de bir gerçektir. Hipnoz bugün için ileri devletlerde Örneğin Birleşik Amerika’da yeniden gündeme gelmiş medikal araştırmalar ve klinik bulgularda giderek önem kazanmaya ve bilimde ayrı bir disiplin olarak yerini almaya başlamıştır. Hekimler ,psikologlar ve dişçiler, hipnozla yakından ilgili bulundukları halde , günümüzde bu konuya verilen önem ve anlayış hala yetersizdir. Ve çalışmalar gösteriden öte gitmemektedir.
Hipnoz bilimsel olarak ilk önce 1843 yılında İngiliz operatörü Dr J.Braid tarafından incelenmiş ve sayısız denekler üzerinde uygulanmıştır. Braid, ünlü manyetizör mesmer in yaptığı işi sujeleri parlak cisimlere baktırmakla elde etmiş, hipnotizmanın yeniden canlanmasına neden olmuş ve zamanımızda da geçerli olan ‘’ Braidizm ekolü ‘’ nü kurmuştur. Daha sonra Parot 1852 ) hipnozu ‘’ Yapay olarak yaratılan özel tipte tamam olmayan bir uyku ‘’ ve Litre ( 1863 ) de bunu fizyolojik bir uyku olarak kabul ederek ‘’ gözlerinin yakınında tutulan parlak bir cisme baktırılan bir kimsede oluşan bir çeşit manyetik olgu ‘’ olarak tanımlamışlardır. Doksat (1962 ) hipnoz ve hipnotizmanın ayrı olarak düşünülmesini önermiş, hipnozun pek spesifik ve labil uykuya benzer bir olgu olan hipnotik trans’ ın sinomini olduğunu ve hipnotizmanın ise bu olguyu elde etmeye yarayan tüm tekniklerin kullanılması ve benimsenmesi şeklinde tanımlanabileceğini belirtmiştir.
Braidizm ekolünü kurarak bu alanda yeni bir görüş getiren Braid, insanlarda ortaya çıkarmış olduğu bu olguya, gerçek uyku anlamına gelen ‘’ hipnoz ‘’ adını verdi. O zamanlar bu alanda yayınlamış olduğu bir eseri yüzünden tıp cemiyetinin büyük tepkileri görüldü. Ancak yıllar sonra Braidizm ekolü yenien değer kazanmaya başladı. Dr Azam histerik kimseler üzerinde hipnotizmayı denedi ve olumlu sonuçlar elde etti.Ayrıca Avusturya da Czermak ve Almanya da Preyer bu alanda çalışmalarını sürdürdüler. Charles Richet (1875) hipnozun fizyolojik bir olgu olduğunu önerdi. Ve sonra Chareot Medikal yönden hipnotizma ile ilgilenmeye başladı. Donato adlı bir sahne mantyetizmacısının ilginç gösterilerinin etkisi altında kalan ünlü Nörolog Charcot ( 1825 – 1893 ) , bilimler akademisine sunmuş olduğu bir tebliğinde hipnoz ile histerinin aynı şey olmadığını iddia etti fakat bu görüşü bir çok itirazlara yol açtı.
Yıllar sonra Braidizm ekolünü benimseyen Liebeault adında bir köy doktoru, hipnotizmayı uzun süre bir tedavi yöntemi olarak kullandı. Bu da o zamanın çıkarcı çevrelerinin işine gelmediği için pek çok hücumlara uğradı. Dr liebeault’ un çalışmasını yakından izleyen Prof. Bernheim , Hipnotizma ile tedavi yöntemini benimseyerek birlikte bu yolla yaklaşık 10 bin hastayı iyileştirmeyi başardılar.
Hipnotizma , gene uzun yıllar unutuldu ve günümüzde bilimsel bir yöntem olarak yeniden üzerinde durulmaya başlandı. Ne yazık ki hala o devirlerin olumsuz ve kuşkulu izlerini sürdüren ve bunu bir türlü benimseyemeyen hekim ya da hasta olsun pek çok kimseler hipnoz ve bunu harika sonuçlarını anlayamamışlar ve değerlendirememişlerdir. Çok iyi bilinen bir gerçek de şudur ki, günümüzde hastalıkların büyük bir kısmını psikolojik ve psikosomatik rahatsızlıklar oluşturmaktadır.
Bugün için pek çok hastalıkların nedeni bilinmemektedir. İşte , hipnoz tekniğinin bilgili ve tecrübeli ellerde kullanılmasıyla bu gibi sorunlar kolayca çözümlenebilecek , hastalar da kişilik ve sağlıklarına kolayca kavuşabileceklerdir.
Bu hastalıklar arasıda tıbben tam tedavi edilemeyen ve halkın yarım baş ağrısı adını verdikleri ( Migren ) , Erkeklerde cinsel yetersizlik ( impotans ), Kadınlarda cinsel soğukluk( frijidit ), uykusuzluk ( insomnia ), sar’a ( epilepsi ), yüksek tansiyon ( hipertansiyon ), ruhsal sıkıntı ( anksiete ) , ruhsal çöküntü ( depresyon ), korkular ( fobi ) çalma hastalığı ( kleptomani ), uyuşturucu madde alışkanlığı ( toksikomani ) alkol alışkanlığı ( alkolizm ) zorlu fikir ( obsesyon ), şişmanlık ( obezite ), zayıflık ( asteni ), nefes darlığı ( dispne ), ekzema deride şiddetli kaşıntılar ( pruritus ), sinir sisteminde duyulan ruhsal orjinli ağrılar ( psikalji ) , Bağırsak spazmı ( spastik kolon ), ruhsal körlük ( psikanopsi ), sedef ( psöriasis ) Gastrit , ülser, bel tutulması ( lumbago ), kabızlık ( konstipasyon ), bronş astması ( asthma bronchiale ), eklem romatizması ( romatoid artrit ), histeri, menopoz vb sıralanabilir.
Bu yazının baş taraflarında da değinildiği gibi psikonevrozların iyileştirilmesinde hipnoz yöntemini ilk uygulayan Charcot olmuştur. Nevrozlar ve bunların başında histeriyi tedavi ederken, hipnoz tekniğini kullanmış ve çok başarılı olmuştur. O devirde Charcot ‘ un yanında çalışan Dr Freud nevrozlarda özellikle histeride bu yöntemin oynadığı rolü dikkatle izlemiş ve breuer’in de bu alandaki denemelerine tanık olmuştur. Böylelikle Frued tüm gücünü psikopatoloji sahasına kaydırarak , bugün için hala geçerli olan ünlü ‘’ Freud doktrinleri ’’ ni ortaya koymuştur.
Hipnozla ilgili olarak, B. Amerika da ‘’ New York Fen Akademisi’’nde 1977 yılında düzenlenen bilimsel konferansta bu konuda ilginç görüşler geliştirilmiş ve tartışması yapılmıştır. Konferansta bir kısım araştırıcılar, hipnozun geçmişte kimi devrelerde çok önem kazandığı , kimi devrelerde de gözden düşerek unutulduğunu ve ıı. Dünya savaşı’ ndan sonra tekrar önem kazanarak bilimsel yönden incelendiğini açıklamışlardır. Bugün için yalnız B. Amerika da bu yöntemi uygulayan 4 bin dolayında Doktor , psikolog ve diş hekiminin bulunduğu ve 200 ciddi araştırmanın yapıldığı belirtilmiştir. Bu arada Dr ile hasta arasında olumlu ve yapıcı bir ilişkinin kurulmasında, farkında olmadan meydana gelen bir hipnoz olayının söz konusu olduğu ve böylece tedaviden beklenilenden çok daha üstün sonuçlar alınabildiği, hipnotize olabilenlerin oranını % 75 olduğu ve bunların yarısının da ileri trans haline geçebileceği, hipnozun gizli bir varlık olmadığı , ancak titizlik ve uzun süreli deneyimlerle öğrenilebileceği ileri sürülmüştür.
Burada üzerinde durulması geren zorunlu bir uyarı da, normal kişiliğe sahip sağlıklı kimselerin, hipnoza daha uygun olmalarıdır. Akıl hastaları ( psikotikler ) ve aptalların ( idioların ) uyutulması olanak dışıdır.
Şurası da bir gerçektir ki, insanların çok az bir kısmı hipnoza cevap vermemektedir. Konferansta Dr Reyher bu durumda da bilimsel bir yaklaşım getirmiş ve özetle demiştir ki kimi insanların hipnotize olmamalarının nedeni ya beyinlerinin genetik yapılarından ya da kişiliklerinin bu şekilde oluşmasındandır. Diğer bir deyimle böyle insanlar, hemen her zaman beyinlerinin sol yarım küreleriyle hareket ederler. Sürekli kritik eden ve soru soran, problemlerle akıl yoluyla uğraşmayı isteyen ve hiçbir zaman içinde bulundukları durumun kontrolünü elinden bırakmak istemeyen kimselerdir. Dolayısıyla bunların hipnoza alınabilmeleri için genellikle ‘’ metoheksidon sodyum ‘’ veya ‘’tiopenton ‘’ gibi ilaçlar kullanılmaktadır. Çünkü bu ilaçlar gevşeme sağlamaları, telkin yatkınlığını yükseltmeleri ve bastırılmış materyalleri ortaya çıkarmaları bakımından, daha çabuk ve daha emindir. Genellikle hipnoza alınabilen diğer insanlarda, bu yönden beynin sağ yarıküresinin önemli rol oynadığı da ileri sürülmüştür. Dr Edmundson beynin yarı kürelerinin incelenmesinin, son yıllarda sar’ a lı hastalıkları tedavi yöntemlerini arama çalışmaları dolayısıyla ortaya çıktığını söylemişlerdir. Sonuçta yukarıda da değinildiği gibi , insnların dörtte üçü, ikna edildikleri ve koşullar da elverdiği sürece hipnoza alınabilmektedir.
Bir kimsenin hipnoza ne denli eğilim gösterdiğini anlamak için Dr Spiegel geliştirmiş olduğu ‘’ yapay koşullar altında transa girme yöntemi ‘ nden söz etmiştir. Buna göre motor cevaplar, deneğin duygularına ait cevapları ve gözlerini kaparken göz bebeklerini yukarıya doğru yuvarlayabilme yeteneğini ölçer. Böyle yüksek bir göz yuvarlayabilme durumu, kimi araştırıcılar tarafından iyi bir hinotize olabilme işareti olarak kabul edilmektedir. Bu yönteme dayanarak çabuk trans kapasitesinin kapasitesinin ölçülmesiyle, buna karışan bir hastalığın olup olmadığını anlayabilmek, belki de tedavi kararlarına etki edebilecek kişilik kalıntılarını açığa çıkarabilek ve hastanın daha yerinde bir tedaviye cevap verme kapasitesini daha bilimsel bir şekilde değerlendirebilmek olasıdır.
Konferansta Dr Spiegel ve arkadaşları, tam anlamıyla hassas, sağ yarım küreleri baskın olan insanların kolaylıkla hipnoz edilebilecekleri ve orta grubun ise sağ ve sol beyin arasında eşit dengeleri olan kimseler olduklarını belirtmişlerdir. Aynı konferansta , Dr Hilgard da faal bir hayal gücünün yüksek hipnotizma olabilme becerisinin bir işareti olduğunu, kimi insanlarda hipnotizmanın ağrı toleransını nasıl yükselttiği anlaşılamıyorsa da böyle insanların hipnotik telkin altında belki de yaşam gücünü çalıştırarak dikkatlerini başka yöne çekip acıyı azaltabileceklerini öne sürmüştür. Dr Evans, kimi hallerde hipnotizmanın terminal kanser hastalarında kronik ağrıyı dindirmede yardımcı olduğunu söylemiştir. Dr Browser de, eğer organizma bilgi sistemlerinin karıştığı bir alan olarak kabul edilirse, bu takdirde, sembolik bir düzeyde bulunan ve istiflenen bilgiye dönüşebildiğini veya bunun tam tersinin de olabildiğini söylemiştir. Örneğin el üstündeki siğillerin hipnozla başarılı bir şekilde tedavisi böyle mekanizmaların varlığını kanıtlamaktadır.
Bundan hemen 20 yıl önce, Amerikan Tıp Birliği ( A M A ) hipnoz yönteminin tıpta yerini aldığını, kalifiye doktor, psikolog ve diş hekimleri tarafından uygulandığında kimi hastalıkların tedavisinde yararlı bir teknik olabileceğini kabul etmiştir. Konferansın sonunda Dr Edmundson bu alanda çalışanlar için uyarıda bulunarak demiştir ki ‘’ Bu alanda ön fikirli olmaya çalışmayın. Önce hipnoz hakkında literatürde yazılanları okuyun ’’.
Prof Dr Hayati ÇELEBİ
Atatürk üniversitesi – Erzurum
1981 Haziran; Bilim Teknik Dergisi